Centilmenlik…
Yoga yaptım. Çatırdattım bazı yerlerimi.
Tepeye gittim. Kuş İçin.
Yolda önümde biri vardı; tanımadım. Yanından geçip giderken
laf attı tatlı biçimde: Kutuda kuş mu var?”
Başımı çevirip baktım ona.
“Hayır.”
Tanıdım onu: Kuşçu arkadaşımın bir akrabasıydı: Bay F. Daha
önce sohbetimiz olmuştu.
Sarışın, yeşil gözlü, ufka tefek biri. 25 yaşında olmalı.
Yan yana ilerlerken içini dökmeye başladı.
Hapis yattığından söz etti.
Meraklandım.
Soru yağmurum başladı.
Yolu gösterdi: “Burada araçla geçiyordum.”
Arabasına çarpmış bir genç.
Çıkmış bakmış aracına, “ne yaptın?” demiş.
Öteki de; “sen ne diyon lan” demiş.
Ayar olmuşlar. Hırlaşma.
Bay F. olayı kabaca anlatıyor, ben canlandırıyorum kafamda.
Yan yana ilerliyoruz.
Çarpan, aracının arkasına tüfeği almaya gidecek.
Bay F. durumu sezip onun ayağına sıkıyor.
Hapis yatıyor.
Çarpan gencin diz kapağı alınıyor, topal kalıyor.
Bay F. az ileri gitti ve bana döndü, durdu, arkada bir
kadın görmüştü, onu bekliyordu.
Ben başka yöne gidecektim, güvercin almak için.
Bay F. gözümün önündeydi, hedefimde. Ona bakarken içimde
bir şey yükseldi:
“F. şeytana uyma” dedim. “Allah’a uy.”
Tam “Allah” dediğimde acayip bir şey hissettim.
O an onu tam olarak hedefe aldım.
O an ruhum onun ruhuna ulaştı.
“Şeytan bana uyuyor” dedi.
Arkadan gelen kadın güldü.
Bay F. de güldü.
Sonra olayı düşünüp durdum, nasıl gerçekleşti, kafamda
oynattım filmi.
İki sert genç adam. İkisi de silahlı. Anlık gelişen bir
olay. Saniyeler içinde.
Sen misin kafa tutan? Silah çekecek, öteki erken
davranıyor.
Olay acıklı gelmişti, içimi acıttı, sonra birden bir
delirme başladı bende.
Gülüp gülüp durmaya başladım. Çünkü olan biten baba gülünç
geliyordu. En trajik anlarımda an gelir böyle gülerim. En iyisidir Ray Charles.
Ritmi yakalar insanı mizahın, en acı anlarda hissederim onu.
En iyisidir Ray Charles.
Unuttum hikayeyi. Tepe burası. Müthiş bir manzara var,
uzakta sisler içinde evler…hava ayaz…üşüyorum…köy burası…tek katlı evler…eski zamanlar…
Orada kuş verecek genci beklerken bir kedi miyavlaması
duydum, dönüp baktım, gözlerime inanamadım, gözleri çimen yeşili bir kedi
bağırıp duruyor, siyah bir kedi. Şaştım gözlerinin güzelliğine. İlk kez gözleri
bu kadar güzel bir kedi görmüştüm, imkan olsa onu yakalamayı düşündüm,
yavrular, yavrusunu almak lazım. Aşık oldum kediye.
Az sonra yine hatırladım Bay F’nin olayını.
Gülmeye başladım.
Bu iki genç adam sakin olsaydı, olamaz mıydı?
Silahlı biri, ruhsatlı tabanca, öteki bagajda saklıyor
tüfeği.
Mahvolmaya ne güzel hazırlıklılar.
Şayet o hazırlık olmasa kavga dövüş olmayacak, silah
patlamayacak. Biri hapse diğeri hastaneye gitmeyecek. Adam ömür boyu topal
kaldı.
Öteki sabıka yedi, trajik günler yaşadı!
Amerika’nın en yüksek binası değilsiniz
ki. (Empire
State)
Ama o
kadar ego.
Siz
basit insancıklarsınız.
Hasky’sin
sen.
Pitbull
değil.
Ucuz
roman bile değilsin.
Gariban
romansın.
Doldur
boşalt kazan kullanırsın.
Sen bir
köpeksin. Hasky: İşçi köpek.
Alaska
kızak köpeği gibi bir adamsın. Ömrü boyunca zorluk şartlarda, geçim
sıkıntısıyla yaşayacak olan.
John
Stenbeck’in “Fareler ve İnsanlar” romanından uyarlanan film karakterleri
gibisiniz. (15, 16 yaşında okuduğum kitap)
Yalnız siyahın
yere çivileri atması, biri gelirse sesi duyar diye.
Filmi
var, izleyin!
Trafikte bunun aynısı bir olay anlatayım şimdi size.
Geçen yaz geldi başıma.
Elektrikli araçla karşıya geçmek için ısrarlıydım; çünkü
önceli beni sollayıp geçti. Beni bekler sandım, beklemedi angut. Eşek gibi
beklemeyecektim bu kez.
Yola çıktım. O esnada arkamdan yanaşan ve beni geçmeye
çalışan araç durmak zorunda kadı, karşıya geçtim ve benim bu hareketim kazaya
yol açtı.
Takırt sesi duymuş ve durmuştum.
Tam arkamdaki araca başka bir araç çarpmıştı.
Aracına çarpılan genç adam uzun, sarışın, mavi gözlü,
manken gibi çocuk. Saçları at kuyruğu bağlı. 25, 30 yaşında var.
Araçtan inmişti. Aracının arkasına gidip baktı.
Ona çarpan adam 50 yaşında, uzun ve yapılı: Özür diliyor,
hareketlerden belli. Uzun saçlı genç adam da ona bir şeyler diyor. Hararetle
bir şeyler diyor yapılı adam
At kuyruğu saçlı son derece saf, kibar ve iyi yürekli.
Belli ki ötekinin; “Sorun neyse öderim teklifini geri
çeviriyor, canın sağ olsun, olur böyle şeyler diyor.
Ufaktan çarptı, ciddi bir şey yok.
Uzun saçlının aracı güzel kız dolu.
Kısa sohbet sonunda aracına biniyor, gidiyor. Kalbimi de
alıp götürüyor.
Kendime kızdım, bu kazaya asıl sebep olan benim acele
etmemdi.
Şu uzun saçlı sonsuza dek kalbimde, duamda yaşayacak. O an
karar verdim ve tavrına hayran kaldım. Aşık oldum.
Olay kapandı gitti bitti.
Uzun saçlı sakin, sevgi dolu ve yumuşak başlı biri.
Centilmen karakterli. İyi kalpli. Kızlarla dolu aracı sürdüğüne göre aşkla
yaşayan bir adam.
İki olay anlattım, ilkinde boş yere (aşırı erkek tavır)
çıkan hırlaşma ve çekilen acılar. İkinci olayda ise iki centilmen adam var.
Bir anlık öfke…Kerizce onca acı
ya da centilmen tavırla acısız atlatılan olay.
Bay F. “akıllandım” demişti bana, şimdi yine gülüyorum.
Silahları kendimi bildim bileli sevmem.
Ey okur, bu olay
senin başına da gelebilir.
Hani derler ya; “her sağlıklı aday engelli adayıdır diye.
Sen neyin hazırlığı içindesin?
Başına bir şeyler gelecek.
Onları düşünüp nasıl bir hazırlık, nasıl bir açılım
ayarlaması içindesin?
Neyi hazırlıyorsun geleceğin için?
Mücevherlerin neler?
Nasıl etkin olacaksın hatta?
İşte, evlilikte? Hayatının diğer evrelerinde.
Nasıl başarılı olacaksın?
Centilmen mi olacaksın?
Zaman içinde, gelecekte bir gün Bay F. gibi mi olacaksın
yoksa topalı mı oynayacaksın?
Nasıl etkin olacaksın sorunlarla yüz yüze geldiğinde?
Ciddi ya da basit sorunlarla yüz yüze geldiğinde?
İnsan anlık basit bir olayla mahvoluyorsa,
İnsan basit anlık bir olayla da yıldızlaşır derim:
Kalbinle davranmayı alışkanlık haline getirmek iyidir.
Sürekli uyguladığım budur.
Özellikle yumuşak kalpli kalmak için.
Bruce Lee: “Su gibi ol” der.
Bütün çabam budur!
İç ses…iç ses…kafa sesi…o neler yazıyor…yalnız
kaldığında…sigara içerken sen….yürürken…
İç ses…içinden konuşan o ses…telkinler…kendine verdiğin
telkinler…kaderini yazıyorsun! Başına geleceği belirliyorsun!
Orman
kanunlarını mı uygulayacaksın?
Dahiyane,
kalbi buluşlar mı yapacaksın?
Sorunları
nasıl aşacaksın?
Engelleri,
belaları nasıl aşacaksın?”
Sende
bir silah varsa… sana patlar…genelde böyle oluyor…
Silah
demişken demeden geçemem, yazar olmak isteyenlere:
Çehov'un tüfeği veya Çehov'un
silahı (Rusça: Чеховское ружьё), bir
hikâyedeki her ögenin zorunlu olması gerektiğini ve ilgisiz unsurların
kaldırılması gerektiğini belirten dramatik bir ilkedir. Bu unsurlar, oyunun
içine hiçbir şekilde girmeyerek "hatalı vââtler" vermemelidir. Bu durum, Anton Çehov tarafından
birkaç kez mektuplarında açıklanmıştır:[1][2][3]
"Hikâye ile alakalı olmayan her
şeyi kaldırın. Eğer ilk bölümde 'duvarda bir tüfek asılı' diyorsanız ikinci
veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse o silah orada
asılı olmamalıdır."[3][4]
"Patlamayacaksa sahneye asla dolu
bir tüfek yerleştirmeyin. Tutamayacağınız sözler vermek yanlıştır."
Çehov'un Aleksandr Semenoviç Lazarev'e mektubu (A.S. Gruzinsky'nin takma adı),
1 Kasım 1889.[5][6][7] Burada "tüfek",
Çehov'un gereksiz ve oyunun geri kalanıyla ilgisiz olduğunu düşündüğü bir
monologdur.
"Eğer birinci perde açıldığında
duvarda bir tüfek asılıysa takip eden sahnede tüfek mutlaka patlamalı. Aksi
takdirde oraya koymayın." Gurlyand'ın Reminiscences of A. P.
Chekhov çalışmasından, Teatr i iskusstvo 1904, No.
28, 11 Temmuz, s. 521.[8]
Not: Sürekli, tek
saniye ve salise aksatmadan ağır travmalardayım;ama o denli mizahın altın
tozuna da bulanmış haldeyim.
Ey okur, ben sana
onları anlatmıyorum; namerdim anlatsam kapıma gelirsin, benle dost olmak için.
Binlerceniz gelir kapıma; çadır kurar. Charles Bukowski’ye böyle yaptılar.
Kitaplarım
çıktığında yüz yüze geleceğiz!
18:11
19 Şubat 2020
Çarşamba
İsa Kantarcı
Yorumlar
Yorum Gönder